22 Kasım 2008

femıli tıri

sev(di)cek

seni ısıtsın diye aldığım soba çok dandik çıktı..aynı evi paylaşmadığımızdan beri neye dokunsam elimde kal(yan)ıyor..içim de yanıyor..
bilmiyorum ki h(t)epsi bu muydu..tepsiyle sunulmuyor erkenden çıktığımız o sabah kahvaltılarının huzuru..
hep söylerdin şimdi ölsem eyvallah derim şahane bir hayattı benimkisi..hakkaten öyle; düşmesiyle kalkmasıyla ne güzel bir yolculuktu...

dyg

tabure savaşları

ev ne zaman kalabalık olsa ve film izlemeye karar versek tabure savaşları başlıyor..koltuğa oturan herkes ayaklarını uzatabilecek bir tabure kapmak için diğerinin ayağını sinsice itmeye çalışırken değişik teknikler uyguluyor..ayağını diğerininkine yaklaştırıp baş parmağını fıtı fıtı oynatarak diğer ayağın sahibini huylandırmalar,taburenin altına baş parmağını sokmak marifetiyle sinsice tabureyi kendi bölgesine doğru çekmeler...bir nevi huzursuz ayak sendromu.hele de o ayak sinan ayağıysa... 07 Temmuz 2007 Cumartesi


Taslaklarda bulduğum yarım kalmış bir yazı..en salakça şeyleri bile özleyeceğimi bilmek; sanırım hüzün bu olsa gerek..

dyg

18 Kasım 2008

the right to the city

"The right to the city is far more than the individual liberty to access urban resources: it is a right to change ourselves by changing the city. It is, moreover, a common rather than an individual right since this transformation inevitably depends upon the exercise of a collective power to reshape the processes of urbanization. The freedom to make and remake our cities and ourselves is, I want to argue, one of the most precious yet most neglected of our human rights. "

16 Kasım 2008

Keiner liebt mich

Don't be afraid, Fanny. Your past is
a skeleton that walks behind you.Your future is the skeleton
in front of you.They'll both never leave you. But...
Sometimes they want to talk to you,
tell you to sit down,relax, take a break.They'll offer you a drink and promise you everything you want.
But don't listen to them.Keep going. Keep on going.
And don't wear a watch.They'll remaind you what time it is.
It's always...
...the same time.
Understand? It's always now.

6 Kasım 2008

yazı

şimdi efendim yazı yazmak yazı yazmaktır senin yazdığın bişeye benzemiyosa ya niye blog köşelerinde dolaşmaktır diyesim geldi.. aslında şöööyle bi gerilere gidersek, toz bulutlarının sonunu asla kestiremiicekleri atraksiyonlara girmelerinden çook sonralarını kastediyore elbette.. siyonla biten kelimelere karşı beslediğim sıcak sempati, fransızcaya da ilgi duyduğum anlamına mı gelmeli? ve yööö aeslaa..
herdaim gısrtlak temizliğinin önemi demek benim için fransiziyo.. fransızları seviyor muyum? sanırım bayılıyorum.. mahallede olsaydı isterdim ben küçükken en azından üç beş..üçün beşin hesabını yapar mıyım? pek tabiy ki.. küçük yaştan beridir.. üçün beşin hesabını yapamayan adam... ayyy fo of of bi keder aldı şimdi beniakşam akşam..
bloga yazmaya yazmaya ruh sağlığı elden gitmiş haberim yok. bi gidiyo kafa bi geliyo.
işte gerilerden getirip toparlıyım da ortada kalmasın mevzuu.
yazı yazmak yazı yazmaktır yazı yazmak kendin yazmaktır ilen başlamış idi bu blog macerası, ilgili arkadaşlar bilir ve o arada geçiridikleri zamana ve beyhude akan ömürlerine ahh ederek yan dudaktan gülümserler bildikleri oranda.. şmdi uzun bi aradan sonra her ne kadar arayüzü bana sağlık sitelerini hatırlattığından ötürü içime sinmese de sanki özlediğim birine sarıllıyormuşum hissi yarattı..
bazen de hayatındaki eksik şeyin eksikliğini ona kavuştuğunda anlamaz mısın zaten?
en özel sohbetlerimin bi parçasıymış da sadece ona söyleyeceklerimi ona söyleyemediğimden ötürü biriken gam kasavet az önce şıngırdattığımız demli çaylarımızı içerek sohbet ediyormuşuzcasına uçuştu dağıldı gitti sanki..
insanın aklı herdaim düzkontak hesabıyla çalışmakta galiba bu da hayatın keyifli tarafı.. ha hiç öyle olmasa insan hep akllı olsa gitgeller olmasa olmaz mı olur pek tabii ama o gitler geller olmadan hayat düz bi ip gibidir ve bazen insanın baktığı açıya göre bi nokta gibi de görünebilir..
velhasılıkelam ne de hoşmuş bilmez idim bu derde düşmeden önce blogda yazı yazmak arada bakmak ve de buradan iletişim kurmak ve de yazışmak ki bu amaç için hazırlamı idik bu köşeciği.. öyle tıngırdadı ki gönül tellerim sanki bak şimdi... hani yıldızlara bakarsın da birisine söylemek istediğin şey içinden geçer bi tanesini kestirmişken gözüne ve öyle hissedersin ki o aynı gökyüzü altında eğer o yıldıza denk gelirse konuşmak istediğin kişi aklındakiler ona geçivericekmiş gibi.. bu ihtimal dahi içini doldurur.. bu sanki bi adım ötesi..
bu arada yokluğumda ortalık şiire kesmiş çarşaf çarşaf yazıyla dolmuş farketmedim sanma.. öyle bi çöreklenme durumu seziliyor sanki.. avucunu yalarsın.. ben bilirim kapatmasını arayı:)..
zingır

4 Kasım 2008

halet-i ruhiye

- hiç olmadığım kadar mutluyum aydın abi.
- hiç mi?
- hemde hiç..
- yapma yav hiç mi değilsin?
- evet..hiç mutlu değilim!..
- hay allah, üzüldüm.
- ben de..nooldu anlamadım, çok mutluydum demin halbuki..
- hadi git artık..

  © Blogger template 'iNY' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP